İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet almadan önce Bizans İmparatorluğu vardı.Doğu Roma İmparatorluğu veya kısaca Bizans İmparatorluğu adı ile tanınan bu devlet, aslında Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlaşmış şeklidir. Ayrıca İstanbul’un bulunduğu yerde, ilkçağ?da, Boğaziçi’ndeki ayrıcalıklı konumu sayesinde Avrupa ile Asya arasındaki ticaret alışverişlerinin çoğunu denetimi altında tutan Bizans adında küçük bir şehir bulunuyordu. İmparator Konstantin, İtalya’nın gerilemesi karşısında, Roma’dan ayrılmağa ve Roma İmparatorluğu’nun yeni başkentini Bizans’ta kurmağa karar verdi (M.S. IV. yy.). Yeni başkente kendi adını veriyordu: Konstantinopolis (İstanbul). Bu görkemli şehir, parlak uygarlığıyla bütün Ortaçağ’a damgasını vuracaktı.
Üç yüzyıl boyunca Roma İmparatorluğu, birliğini korumak için savaştı. İmparatorluğun en görkemli çağı olan İustinianos (Jüstinyen) [527-565] döneminde imparator, akıncı kavimlerin eline düşmüş olan batıyı yeniden ele geçirmeğe çalıştı. Ama imparatorluğun doğulu niteliği, papalık ile İstanbul’daki Ortodoks kilisesinin başpiskoposları arasındaki din kavgalarının etkisiyle giderek ağırlık kazandı.
Birbiri ardından Hunların, Arapların ve İslavların istilâlarına karşı koyduktan sonra Konstantinopolis sonunda, Fatih Sultan Mehmet’in ordularının kuşatmasına dayanamayarak 1453 yılında Türklerin eline geçti.
Bizans sanatı
On bir yüzyıl boyunca, Bizans uygarlığı, bütün Akdeniz yöresine hatta daha da ötelere yayılmış ve çevresini etkilemiştir. Roma geleneklerini zengin Yunan gelenekleriyle birleştiren, sonra da Hıristiyanlık öğelerini buna ekleyen Bizans uygarlığı kendine özsu uzun süreli ve etkin bir nitelik taşımasıyla dikkati çeker.
Bunun en göze görünür kanıtlarını sanat alanında; özellikle Mimarlıkta, ikonalarda, mozaik ve fresklerde bulmak mümkündür. Bizans sanatı, Roma’dan, Eski Yunan’dan, doğudan ve Hıristiyanlıktan alman elemanlarla uyumlu ve orijinal bir sentez yaratmasını bilmiştir.
Bizans sanatının doruğuna eriştiği dönem, VI. yy.da İustinianos ve Theodora’nm hükümdarlığı dönemidir. Benzerlerine Roma, Selanik, Trabzon gibi bazı merkezlerde de rastlanan Bizans eserlerinin toplu olarak, çok sayıda bulunduğu yer hiç kuşkusuz İstanbul’dur. Bunlardan birkaçı şöyle sıralanabilir: Ayairini Kilisesi (IV. yüzyıl), yapı olarak Bizans eseri olmamakla birlikte o devirden kalan Dikilitaş (IV. yüzyıl), Ayasofya, Sergios ve Baküs kiliseleri ile Binbirdirek Yeraltı Sarnıcı (VI. yüzyıl), Kariye Camii (XIV. yüzyıl). Dinsel mimarînin başeseri olan ve İustinianos’un haklı olarak bütün imparatorluğun katedrali saydığı, Ayasofya Kilisesi, bu dönemde yapılmıştı. Fetihten sonra Türkler tarafından cami haline dönüştürülen ve şimdi müze olan Ayasofya, çok büyük boyutları, orantılarındaki uyum ve süslemesin-deki zenginlik yönünden Bizans tarihinin büyük hükümdarlarının simgesi olarak kalmıştır.
Bizans mozaik sanatını İtalya’da, Ravenna mozaikleri çok parlak biçimde temsil eder. Şaşılacak bir renk canlılığı içindeki büyük panolar, Sant’Apollinare Nuovo ve Sant’Apollinare in Classe bazilikalarını ve küçük Galla Placidia mozolesini süsler. İsa’nın ve havarilerinin yaşantıları bu panolarda çiçek ve kuşlarla dolu, pırıl pırıl bir evren olarak anlatılır. San Vitale’de, imparator İustinianos ile Theodora, saray ileri gelenleriyle birlikte tahtlarına kurulmuş olarak yansıtılmıştır. Küçük taş küplerin renkli büyüsüyle şaşılacak bir canlılığı koruyan bu panolar Bizans sanatının seçkin örneklerinden biridir.