Cam, maddenin sıvı ile katı arasındaki özgün bir halidir. Silis (kum) atomları, araya giren kalsiyum, potasyum, sodyum ve magnezyum atomları ile birlikte düzensiz bir tarzda birleşir. Şaşılacak şey, bu düzensizlik sonucunda saydam, bozulmaz ve oldukça dayanıklı (çatlama hariç, çatlak hemen yayılır) bir madde ortaya çıkar. Paslanmadığı, su geçirmediği ve saydam olduğu için de akla gelebilen hemen her alanda kullanılır.
Camın yapısı
Camın hammaddesi silisyum oksit (silis) ile diğer bazı metal oksitleridir. Silisyum oksit oram yüzde 40 ile 80 arasında değişir. Sözgelimi bayağı cam yüzde 75 silisyum oksit (kum), yüzde 15 sodyum oksit (soda), yüzde 8 kalsiyum oksit (kireç) ve yüzde 2 alüminyum oksit karışımıdır. Soda yerine potas (potasyum oksit) katılırsa cam daha dayanıklı olur ve kolay erimez. Bu çeşit camlardan lamba, ayna, vitrin v.b. yapılır.
Potasla birlikte kurşun oksit de katılırsa kristal cam elde edilir. Bundan prizma, mercek ve değerli cam eşya yapılır. Cama yüzde 80 silis, yüzde 12 borik asit katılırsa payreks camı denen ateşe dayanıklı cam elde edilir. Bundan da laboratuar ve mutfak eşyası yapımında faydalanılır.
Renkli cam elde etmek için camın bileşimine az miktarda demirli, bakirli, kobaltlı v.b. bileşikler katılır. Buzlu cam için de cam hamuruna kemik külü gibi saydamlığı giderici maddeler eklenir;
Camın özellikleri
Cam kolay kırılır bir maddedir. Aşırı basınca, vurmaya, anî sıcaklık değişikliğine dayanamaz. Camın çekmeye karşı direnci birleşiminden çok yüzeyine bağlıdır. Cam telinin bu bakımdan direnci diğer cam eşyaya göre yüz kat fazladır. Cam lifinden yapılan halatlar kendir halatlardan daha güçlüdür. Çapı 20 mikron kadar olan cam ipliğinden cam yünü yapılarak ses ve ısı geçişini önlemede, çapı 12 mikrondan az cam ipliği de cam dokuma yapmada kullanılır.
Cam yapımı nasıl olur
Cam yapmak için kullanılacak hammadde (bayağı cam için kum, soda, kireç ve diğer maddeler) belirli oranda karıştırılır. Elde edilen karışım 50-1 000 tonluk büyük fırınlarda 1 400 – 1 500 derece arasında ısıtılarak cam hamuru yapılır. Fırını ısıtmak için gaz, kömür veya akaryakıt kullanılabilir.
Düz cam (pencere ve vitrin camı) yapmak için düşey cam çekme makineleri kullanılır. Bunun için cam hamurunun içine ortasında uzunlamasına yarık bir süzgeç konur. Yarıktan yukarı çıkan hamur levha bir kıskaçla yakalanarak yukarı doğru çekilir ve üst üste belli aralıklarla bulunan amyant merdaneler arasından geçen levha cam yavaş yavaş soğuyarak sertleşir. İstanbul’daki Çayır ova Cam Fabrikası bu yöntemle çalışır.
Ayna cam?ının yüzeyi hiç pürüzsüz olmalıdır. Bunun için ayrıca, bir cilalama işlemi gerekir.
Çukur cam (şişe, ampul, tüp, bardak v.b.) yapmak içinse demir bir borunun ucuna alman cam hamuru ağızla veya şimdi makinelerle hava üflenip şişirilerek konulan kalıbın biçimine sokulur.
Camın tarihi
Camın icadı ve kullanılışı çok eski çağlara kadar uzanır. M.Ö. 2 500 yıllarında Mısırlılar camdan boncuk, nazarlık ve şişe yapmayı biliyorlardı. Daha sonra Fenikeliler cam üfleme borusunu icat ederek ince saydam çeperli cam eşya yapma yöntemini buldular. Bir süre sonra camcılık Roma’da gelişti. Özellikle doğuda, Bizans’ta yeni şekil ve teknikler (mozaik) bulundu. Araplar sırlı ve altın süslemeli cam sanatını yarattılar. VI. yüzyılda Halep ve Şam şişe, kadeh, bardak ve sürahi yapan önemli merkezler oldu. Ortaçağ’ın sonlarında İstanbul’un fethinden ve Bizans cam ustalarının Venedik’e kaçmasından sonra camcılık sanatı burada çok gelişti. Yüzyıllar boyunca cam yapımı tekniğinde o derece ilerleme oldu ki bugün ticarî alanda kullanılan değişik bileşimdeki cam çeşidi yedi yüzü aşkındır.
Türklerde camcılık
Selçuklu Türklerinin çok iyi bildiği camcılık Osmanlı İmparatorluğu’nda da, özellikle XVII. ve XVIII. yüzyıllarda çok ilerledi. Bu dönemde ilkel yöntemlerle çalışılmakla birlikte her çeşit cam eşya yapılıyordu. XVIII. yüzyılın sonlarında İstanbul’da Çubuklu dolaylarında bir cam, bir de billur (kristal) yapımevi kuruldu. Bu Hz. Muhammet’in, Medine’ye hicret ettiği zaman (622) konuk edildiği ev, İslâm?ın ilk camisi sayılabilir. O tarihten sonra ibadet amacıyla yapılan birçok binada bu evin planından esinlenilmiş, giderek, belli başlı iki cami tipi meydana gelmiştir: ufak boyutlu mescit ve büyük bir mimarî bütün olan cami. Bu iki tip ibadet evinde de (Müslümanlar, cami ve mescitlerini Allah’ın evi kabul ederler) aynı faaliyetler yürütülür: namaz ve din eğitimi. Başlangıçta cami, İslâm topluluklarının bütün toplantılarının (kültür, politika, savaş ve yargı) yapıldığı birer toplantı yeriydi. Din bilginleri (ulema) Kuran?ı ve sünnet’i açıklamak ve yorumlamak üzere camilerde toplanırdı.
Hindistan’dan İspanya’ya kadar İslâm imparatorluklarının, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun boy boy camileri, Türk-İslâm uygarlığının ve sanatının ilgi çekici kanıtlarıdır.