Türk divan edebiyatının büyük şairlerinden biridir. Kanunî Sultan Süleyman devrinde 1526’da İstanbul’da doğdu. Asıl adı Abdülbaki Mahmut’tur. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi’dir. Babası onu saraç çıraklığına verdi. Ama Bakî bu işte çok kalmadan medreseye girerek okumağa başladı. Yirmi yaşına gelmeden İstanbul’un çok beğenilen genç şairlerinden biri olarak ün yaptı. Doğu Seferi’nden dönüşünde Kanunî’ye sunduğu bir kaside ile onun ilgisini çekti (1554). Şeyhülislâm olmak istedi ama bu isteğine ulaşamadan 1600 yılında İstanbul’da vefat etti. Şairler Sultanı diye anılan Bakî’nin cenazesine bütün devlet büyükleri, tanınmış adamlar katıldı. Şeyhülislâm Sunullah Efendi’nin, musalla taşında şairin tabutunun önünde onun şu dizelerini söylediği anlatılır:
“Kadrini sengi musallada bilüp ey Baki Durup el bağlayalar karşında yârân saf saf”
(Ey Bakî! Dostların senin değerini ancak musalla taşında anladılar ve karşında sıra sıra el bağladılar).
Baki’nin sanatı ve kişiliği
Bakî zevke ve eğlenceye düşkün olmasına rağmen ölçülü ve hesaplı bir hayat yaşadı. Yükselmek tutkusuyla büyüklere yaranmak için elinden geleni yaptı. Ama Kanunî’nin ölümüne yazdığı mersiye, onun hükümdara duyduğu gerçek saygı ve bağlılığı ispatladı. İçtenliği, ifade ve ahenk güzelliği ile bu mersiye divan edebiyatının şaheserlerinden sayılır. Divan’m-da bulunan bir dizesinde “Şairler Sultanı” diye tanınmış olmasını kastederek” bu devirde söz ülkesinin padişahı benim” diyen, kaside ve gazel yazmanın kendisine özgü olduğunu söyleyen bu övüngen ve gururlu şairin övünmelerinden biri de şöyledir:
«Meddah olalı çeşm-i gazalarıma Baki öğrendi gazel tarzını Bumun şuarâsı»
(Bakî onun ahu gözlerini övmeğe, onlar için şiir yazmağa başlayalı beri, Osmanlı şairleri gazelin ne olduğunu, nasıl yazılacağını öğrendiler).
Hicviyeleri ile ünlenmiştir.Mesnevi yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanındı. Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlendi. Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem daha çok önem verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin “kaçınılmaz” olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi. Çağdaşı şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçti. Biçim açısından kusursuz şiirleri, duygu ve anlam bakımından Fuzûlî’ninkiler kadar derin, Nevî’ninkiler kadar içten bulunmaz.
Eserleri, 16’ncı Yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Duru ve temiz bir İstanbul lehçesinin yanı sıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı. Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na’t bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.
Başlıca eserleri: Dîvân (4508 beyitlik, en önemli eseri), Fazâ’ilü’l-Cihad , Fazâil’i-Mekke , Hadîs-i Erbain Tercümesi , Kanuni Mersiyesi