Türk müziği yorumcusu, besteci, koro yönetmeni.1900 yılında İstanbul’un Sarıyer semtinde doğdu.Babası Nurettin Bey, Babıâli’de üst dereceli bir devlet memuru ve İlahiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisiydi. Münir Nurettin babasının konağında düzenlenen toplantılarda ilk müzik bilgisini edindi, sesinin güzelliğiyle dikkati çekti. 1915’te Kadıköy’de Ali Şamil Paşa’nın konağında çalışmalarını sürdüren Darül — Feyz-i Musiki Derneği’ne girdi. Kadıköy Lisesi’ nde öğrenimini sürdürürken konserlere katılmaya başladı. 1917 yılında Darülelhan’ a girdi. Liseyi bitirdikten sonra tarım öğrenimi için Macaristan’a gitti, ancak Mütareke’nin ilanı üzerine İstanbul’ a dönmek zorunda kaldı. Ali Rifat Çağatay’ın başkanı olduğu Şark Musiki Derneği’ nin kurucuları arasında yer aldı.
Osmanlı sarayındaki Muzika-ı Hümayun’ da teğmen rütbesiyle görev almasından 2 ay sonra Cumhuriyet ilan Tiyatrosu’nda (daha sonraları Ses Tiyatrosu) Batı sahne geleneğine uygun ilk konserlerini vermeye başladı. İçkili toplantılarda söylenegelen ya da içkili gazinolarda okunmakta olan müzik geleneğinde önemli bir değişiklik meydana getirdi. Onun oturarak tefle söylemek yerine ayakta, frak giyerek uyguladığı yorumculuk biçimi bir yenilik oluşturdu. Eski hafız-hanen-delerin ağdalı okuyuş biçimine karşılık düzgün, sade okuyuş biçimini yaygınlaşırdı. Onun açtığı yol ve gerçekleştirdiği yeni üslubu Yahya Kemal Beyatlı şöyle değerlendirmiştir:
“Münir Nurettin’in en üstün meziyeti, son iki yüzyıl içinde, Itrî’ den Zekâi Dede’ ye kadar millî musikinin, kâr, beste, semai, nakış, durak ve sair şekillerde, en halis eserlerini mükemmel bir ifade ile teganni etmeyi bilmek olmuştur. Bu meziyet Tanburi Cemil’in eşsiz dehasını hatırlatır. Onun sazla ifade ettiğini Münir Nurettin sesi ile ifade etmiştir. Bu sanatın sırrı, eski bestelere derin bir vukuf ve şaşmaz bir bilgi ile nüfuz etmekte ise de, ondan fazla olarak, millî musiki dehamızın, yer yer ne tarzda tecelli ettiğini duymak ve tam bir ifade ile edilince görevini sivil hanende olarak Cumhurbaşkanlığı İncesaz Heyeti’nde sürdürmeye başladı. 1927-1928 yıllarında Paris’te şan, solfej, piyano dersleri aldı.
1930 yılında İstanbul’daki Fransız çalmak, yahut okumaktır. Bu meziyet milletin nadir insanlara nefh ettiği bir mevhibedir.
Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski musikimizin bestelerini Münir Nurettin’den dinledikleri için talihlidirler.”
Münir Nurettin, 1942’den 1947’ye kadar istanbul Konservatuarı İcra Heyeti’nde çalıştı. 1953’te bu topluluğun yönetmeni oldu. Konserler yönetti, üslup dersleri verdi.
Sesinin zengin olanağı ve geniş müzik bilgisiyle Türk müziğinin en usta yorumcularının başında gelir. Pek çok plak doldurmuş, geleneksel müzik dağarcığının yaşayıp yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Bestelerinde geleneksel yapı özellikleri ile çağdaş beğeniyi birleştirmiştir.
Eski gazel çığırının da parlak bir izleyicisi olmuştur.
Güftelerini Ahmet Paşa, Nedim, özellikle Yahya Kemal gibi şairlerden aldıği bestelerinden başlıcaları şunlardır: “Lâl olursun söylesem bir fıkra tâb-ı sineden” (Nihavent gazel, söz: Muallim Naci), “Çözülme zülfüne ey dil-rüba dil bağlayanlardan” (Rast gazel, söz: Enderunlu Vasıf), “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” (Su İtan i-Yegâh gazel, söz: Yahya Kemal), “Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler” (Nihavent Semai), “Ne doğan güne hükmüm geçer” (Mahur Sofyan şarkı, söz: Cahit Sıtkı Tarancı), “Rakkas bu halet senin oyununda mıdır” (Kürdili Hicazkâr Yürük Aksak şarkı, söz: Nedim), “Ey naz ü işve velvele-i şan olan sana” (Kürdili Hicazkâr şarkı, söz: Yahya Kemal) vb